Kayıtlar

EPİKTETOS - KENDİSİNİN EFENDİSİ OLMAYAN HİÇ KİMSE ÖZGÜR DEĞİLDİR

Resim
          Merhaba arkadaşlar. Zaman öyle hızlı ilerliyor ki yeni senenin ilk ayını doldurmak üzereyiz. Her yeni başlangıçlara güzel hayaller ve hedeflerle adım atıyoruz. Fakat sene sonu yaklaşmak üzereyken o yılın istenilen, beklenilen bir yıl olmadığına dair şikayetlerde bulunuyoruz. Aslında asıl problem zaman, mekan ya da koşullar değil tamamıyla bakış açısıdır. Bugün bahsedeceğim Aslı Perker tarafından kaleme alınmış ''Epiktetos - Kendisinin Efendisi Olmayan Hiç Kimse Özgür Değildir'' kitabının da bakış açımızı değiştirmek adına bir yaşama rehberi olabileceği kanısındayım.             Epiktetos kimdir? M.S. 55 civarı Frigya'da köle olarak doğan stoacı bir filozoftur. Kölelikten kurtulduktan sonra özgür kalan Epiktetos Roma'da felsefe dersleri vermeye başlayıp Nikopol'e göç etmek zorunda kalmıştır. Orada kendi felsefe okulunu kurarak stoacı yaşam biçimine uygun entelektüel arayış içinde sadelik, akıl, güven, an'ı yaşama ve huzu...

BİLDİĞİMİZ DÜNYANIN SONU

Resim
     2020'nin ilk haftasından selamlar. Bu yıl herkes için sağlık, huzur, mutluluk, barış, bereket, şans, başarı dolu bir yıl olur umarım. Bu yıla eğlenceli bir kitap ile başlangıç yaptım. ''Nasıl başlarsan öyle gider'' klişesine ayak uydurarak bol kahkahalı bir kitapla başlayarak tüm yılımın neşe içinde geçmesini umut edenlerden oldum ben de. Herkes gibi benim de hayallerim ve hedeflerim var elbette. Bunların her birinin gerçekleşmesi gibi bir beklentim yok, yine de yarısından çoğu gerçekleşse hiç de fena olmaz. Bu kadar gevezeliğin ardından izninizle ufaktan konuya giriş yapıyorum. Erlend Loe'nin ilk kitabında ailesinden ve şehirden uzakta yaşamaya başlayıp benliğini bulmaya çalışan Doppler, ikinci kitapta çıktığı uzun yolculuktan aile özlemi ile şehir yaşantısına geri dönüyor ve işte böylelikle hikaye başlıyor. İnsan karmaşık bir varlıktır, sürekli yeni olanın peşinde koşar durur ve asla tatmin olmaz. ''Bir şeyler ister sonra tam tersini ister, ardı...

DOPPLER

Resim
      Aralık ayının son demleri. Yeni bir yıla girmeye günler kaldı. Yine yeni umutlar , yeni hayaller ve yeni hedefler peşinde koşacağız. Sanırım yaşamdaki asıl tat da burada gizli -istediklerimizi gerçekleştirmekte değil gerçekleştirebilmek için verdiğimiz mücadelede- . Yaşamımızın her evresinde bir şeylerle mücadele etmek durumunda kalırız , hayatı yaşanılır ve bizi de güçlü kılan budur. İnişli çıkışlı , bazen zirvede bazen dipte yaşadığımız hayatla varız aslında. Bu sürede aldığımız bazı kararlar hayatımızın kökten değişimine sebep olabilir. İşte bugün ele alacağım Erlend Loe'ye ait bir eser olan ''Doppler''da da başkahramınımız Andreas Doppler'ın  hayatına dair en büyük kararı almasıyla hikaye başlıyor. Doppler bir başarı abidesi. Güzel bir evliliği , güzel bir evi , iki çocuğu ve çok başarılı olduğu bir işi var. Babasının ölümünün ardından bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor ve orada yarı baygın halde uzanıyor. İşte gökyüzü ve işte Doppler. Ve...

BİR KADININ YAŞAMINDAN YİRMİ DÖRT SAAT

Resim
''Yeni bir ay, yeni bir hafta, yine okunacak Zweig lazım!'' diyerek mutlu bir başlangıç yapalım. Hoşgeldin Eylül! En sevdiğim ay! Yaz tatilini geride bırakmanın verdiği tatlı bir huzur var üzerimde. Evet,evet yanlış duymadınız. ''Huzur'' dedim. Çünkü yaz tatilimin yaklaşık on günü güneş ışınlarından aldığım zararlı etkilerle kabus gibi geçti. Yürüyemedim, güneşe çıkamadım, denize gidemedim bir günlük hata yüzünden. Kantaron yağı ve yanık kremleri hayatımı kurtardı. Artık iyiyim ve güneşten nasibini almış deneyimli bir yazlıkçı olarak seneye mümkünse Maldivler'e gitmek istiyorum. -Hayal dünyamda- Benimle gelmek isteyenler olursa şimdiden haberim olsun :) Özel hayatımdan kısa bir kesit paylaşıp sizi yorduysam kusuruma bakmayın. Sanırım uzun süre ciddi olamıyorum. Hayat da öyle değil mi; bazen acı bazen de tatlı. İster istemez ruh halimize yansıyor. Artık esere geçiyorum izninizle. Bugün yorumunu sizlerle paylaşacağım eser ''Bir Kadının Yaşamı...

YAKICI SIR

Resim
Ağustos ayının son haftası...Yaz mevsiminin son demleri...Cüneyt Özdemir'in Şeyma Subaşı'nın kitabını eleştiri videosundaki ''nokta nokta nokta''şeklinde okuyuşu ve videoda arka plandaki o dramatik müzik aklıma geldi.Videoyu izlemiş olanlar belki de bu satırları okuduklarında gülümseyecekler.Ben de gülümsedim:)Eğlenceli bir başlangıcın ardından hemen kitabımıza geçmek istiyorum.Stefan Zweig'dan ''Yakıcı Sır''. ''Olağanüstü Bir Gece'' eserinde olduğu gibi bu eserde de farklı,şaşırtıcı bir son olduğunu söyleyebilirim. Zweig başkadır. Kitaplarındaki karakterlerin his dünyalarına girdiğinizde iyiyi de kötüyü de derininizde yaşarsınız.Kötü son da iyi son da olsa tatmin olmuş bir şekilde kapağını kapatırsınız.Bu hissi seviyorum.Ankara kitap fuarında bir dolu Zweig eseri almakla çok doğru bir karar vermişim gerçekten.Eserlerinde her tadı barındırıyor.Aşk,nefret,gurur,kibir,öfke,tutku,pişmanlık,coşku,sevinç,mutluluk.Ve her duyguyu ö...

OLAĞANÜSTÜ BİR GECE

Resim
Güzel bir ağustos gününden herkese merhaba arkadaşlar. Doğa ile iç içe olmanın verdiği huzurdan aldığım ilham ile yeniden bu satırlarda buldum kendimi.Akdeniz güneşinin içimi ısıtışı ile Zweig eserinin o eşsiz tadı birleşince ayrı bir keyifliyim bugün. ''Olağanüstü bir gece'' insan ruhunun,hayata bakış açısının bir günde mucizevi bir şekilde değişimini konu alan ve beni inanılmaz derecede şaşırtan eser. Hayata karşı duyarsızlaşan, bir tür ruhsal iktidarsızlık hisseden ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetisini kaybeden seçkin bir burjuvanın kaygısız,tasasız ve rahat varoluşunu sürdürürken yaşadığı olağanüstü bir gece ile hayatındaki dönüştürücü deneyimin hikayesini konu alıyor. Hayattan bezmişliğin,tükenmişliğin yer aldığı işte o satırlar: ''O an içimdeki bu donuklaşma sürecinin ne kadar ilerlemiş olduğunu birden görüverdim-hiçbir yere tutunmadan, hiçbir yerde köklenmeden,akan suyun üzerinde kayar gibi yaşıyordum ve bu soğuklukta ölü,cesedimsi bir yan olduğunu ...

KORKU

Resim
Herkese merhaba arkadaşlar :) Bugün başlayıp bitirdiğim bir Stefan Zweig klasiği olan ''Korku'' romanı hakkında düşüncelerimi paylaşacağım sizlerle. Hemen başlıyorum izninizle. Tekdüze yaşamından,mevcut düzeninden,çocuklarından,eşinden sıkılan ve yeni heyecanlar arayan baş karakterimizin atıldığı gönül macerası sonrası karşısına çıkan şantajcı ile evliliğinin tehlikede oluşunu,iç hesaplaşmasını,yaşadığı korkuyu en sevdiklerine itiraf edemeyişini,hayatının bir anda altüst oluşunu, zihinsel işkencelerinin yıkıcı gücünü ele alan muazzam bir eser. Söz konusu başkalarının eksiklikleri,hataları olduğunda insan yargısız infaz etmeyi bilir, fakat konu kendisi olunca adilce yargılamak bir yana dursun kendisine bile itiraf edemez,suçlarını örtbas eder ve bir ömür o korku ile yaşar. Acaba yaptıklarını bir başkası görmüş olabilir mi? Bu düşünce içini kemirir durur. Hatasının gün yüzüne çıkması korkusu, en sevdiklerini kaybetme düşüncesi hayatını bilinmezlikler girdabına sürükleme...