BEŞ ÇAYI
Güzel bir Mayıs akşamından herkese merhaba arkadaşlar. Gonca Seyitoğlu'nun kaleminden ''Beş Çayı'' kitabının yorumunu paylaşacağım bugün sizlerle.
Kitabın başkarakteri Esra, küçük yaşlarda babasını kaybetmiş, lise yıllarında bitmek bilmeyen zorbalıklara maruz kalmış, alay edilmiş, yalnız bırakılmış, güzel olan hiçbir şeye layık olmadığına inandırılmış, yaşadıklarından ötürü samimiyetsiz, uzun diyaloglardan kaçınan ve her durumu kabullenen bir kişidir. Hakan ile mutsuz bir evliliği vardır. Temeli bozuk bu ilişkide ötekileştirilmiş, değersiz, sevgi ve şefkatten yoksun hisseder.
Hakan, his dünyasına girmekten hoşlanmayan, güvenli bölgesinden ayrılmayan, içini kimseye göstermeyen, iletişimi yüzeysel bir kişidir. Yetersiz bulduğu insanların yanında kendini iyi hisseden, insanları manipüle eden bir karakterdir. Esra ile evliliğinde Hakan suçlu, Esra ise kurban rolündedir.
Esra, babasını kaybettikten sonra ağabeyi Serhat ve annesi tarafından yalnızlığa itilir, sevgisiz büyütülür. Hayatı boyunca zihninin susmak bilmeyen paradokslarıyla yaşamaya çalışır. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir kurumda çalışmaya başlar. Fakat orada da insan ilişkilerinde başarısız olur. Tüm bu davranışlarının sebebi aslında çocukluk travmalarıdır. Bunun yansımalarını hayatı boyunca hisseder.
Kuruntularla ve bitmek bilmeyen düşünce girdabıyla yaşamını sürdüren Esra, mutluluğu bulabilecek midir? Yeniden sevebilecek midir? Spoiler vermeden, sizi okumaya davet ediyorum.
Kitapta müthiş olay örgüsü, müthiş bir akıcılıkta işlenir. Çok sayıda karaktere yer verilerek, her birinin psikolojik çözümlemesi başarılı bir şekilde yapılır. Bu detaylı karakter analizi esnasında, kendinizi zaman zaman karakterlerle konuşurken bulursanız hiç şaşırmayın. Özellikle, hikayesi yüreğinize dokunacak Esra ile dertleşecek, ona tavsiyeler vereceksiniz. Çünkü bizden biridir artık Esra, evimizin bireyidir.
Kitabın anlatım dili açık, anlaşılır, sade ve içtendir. Betimlemeler yerindedir. Merak uyandıran kurgusu ile okuru kendine çeker. Bir solukta okunabilecek, insan ilişkilerini ve insanın kendisini sorgulamasını sağlayacak türde, düşündüren bir eserdir. Aşk, sevgi, hüzün, tükenmişlik, endişe, korku, kıskançlık, sevgisizlik, utanç, acı, umutsuzluk, umut, şefkat gibi pek çok duygu karmaşasıyla harmanlanan müthiş bir öyküdür. Kitabı etkilenerek okudum ve yazarın kalemini çok sevdim. Sizlere de tavsiye ederim arkadaşlar.
Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:
''Böyle olmalıydı işte yaşamak. Ben de kendimi konuşulanlara bu denli kaptırmalı, biten çayımı doldurmayı ihmal etmeyecek kadar da umursamalıydım hazlarımı.''
''Bir insanın ruhunu yavaş yavaş çürütmek için en güzel yol onu yok saymaktı.''
''Yıllar içinde anladım ki sevgisiz büyüyen hiçbir ruh yaşama gerektiği gibi serpilemiyordu.''
''Şefkate ihtiyacı olan insan, sıcak bir şeyler arzu ediyordu. Sıcak bir çorba, dumanı üstünde tüten bir tencere yemeği, bir fincan çay ya da bir kupa dolusu kahve...''
''İnsan sadece kendi duygularını değil karşısındakilerinkini de anlamlandırabildiğinde güvende hissediyordu demek ki.''
''Umut, hislerin içinde en şefkatli olandı.''
''Zihin yaşama tutunmak için hep bir yol buluyordu işte.''
Bol kitaplı günler, sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder