ÖLÜLER EVİNDEN ANILAR
Güzel bir bahar akşamından herkese merhaba arkadaşlar. Fyodor Mihayloviç Dostoyevski'nin kaleminden ''Ölüler Evinden Anılar'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.
Aleksandr Petroviç Goryançikov, soylu ve mülk sahibi olarak doğmuş bir kişidir. Eşini öldürme suçundan ikinci sınıf sürgün ve kürek cezası yemiştir. Cezası on yıldır. Cezası bitince K. şehrine yerleşmiş, sessiz ve kendi halinde yaşayıp gitmektedir. İvan İvaniç Gvozdikov'un kızlarına ders vermektedir.
İvan İvaniç Gvozdikov, emekli bir memurdur. Konuksever bir adamdır. Beş kızı vardır.
Kitabın anlatıcısı, arkadaşı İvan İvaniç Gvozdikov'un evinde Aleksandr Petroviç ile karşılaşır. Tanışır ve sohbet ederler. Şehirden bir süre uzaklaştıktan sonra döndüğünde Aleksandr Petroviç'in sonbaharda öldüğünü öğrenir. Ev sahibine bir miktar para vererek, Aleksandr'ın yazılarını alır. Bu yazılar, onun on yıllık sürgün hayatının hikayesidir. Bir yazısı ''Ölüler Evinden Sahneler'' adını verdiği sürgün anılarıdır. Bu yazı, kitabın anlatıcısının ilgisini çeker ve okumaya başlar.
Kitap, Dostoyevski'nin Sibirya'da geçirdiği sürgün yıllarının izlenimlerini tüm canlılığıyla yansıtır. Kendi hayatından yola çıkarak, mahkumlarla ilgili gözlemlerini Aleksandr Petroviç karakteri üzerinden anlatır. Olay örgüsü ve oluşturduğu karakterlerin karmaşıklığıyla inanılmaz etkileyici bir atmosfer yaratır. Toplum dışına itilmişlerin öyküsüdür bu. Okuru derin düşüncelere sürükler.
Prangalı, saçları tıraşlı bir yığın insan çeşitli suçlardan dolayı hapishanededir. Soylu olan suçlulara, halktan olan suçlular hep farklı gözle bakar, onlarla arkadaş olmazlar. Sınıf farklılıkları burada da mevcuttur. Tüm mahkumların ortak özelliği, bir gün çıkacaklarına dair besledikleri umut ve onları ayakta tutan kurdukları hayaldir. Özgürlük düşüncesini hayal etmek bile güzeldir onlar için.
Yazar, çok sayıda karakter oluşturduğu için her birini akılda tutmak zordur. Bu yüzden not alınarak okunması gerekir. Mahkumlarla ilgili derin izlenimlerini güçlü tasvir ve başarılı kalem gücüyle psikolojik çözümlemeler yaparak okura sunar. Okunması zor bir eserdir. Güzel olan yanı, okurken bir film sahnesinden kareyi izletiyor hissi oluşturmasıdır.
Kitabı genel itibariyle çok beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle tiyatro sahnesindeki bölüm beni derinden etkiledi. Bu sahnede, tiyatro oyunu için seçilen mahkumlar tüm performanslarını başarılı bir şekilde sergilerken bir hapishanede olduklarını unutup adeta yeniden insan gibi, insanca hissedip gülüp eğlendiler. İşte bu bölümü fazlasıyla dokunaklı buldum.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan Nihal Yalaza Taluy'un başarılı çevirisiyle kitabı okudum. Kitabı çok beğendim, sizlere de mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:
''İnsan her şeye alışan bir yaratıktır ve sanırım bu onun en iyi niteliğidir.''
''Peki, bir mahpus için paradan da kıymetli olan şey nedir? Hürriyet ya da hiç olmazsa onun hayalidir.''
''Tanrım! İnsanca davranış, senin kulun olmaktan çoktan çıkmış birini bile tekrar insanlaştırabilir.''
''Bir amaç ve içinde bu amaca ulaşma isteği olmadan hiç kimse yaşayamaz.''
''İnsanın ait olmadığı bir çevrede yaşamasından feci bir şey olamaz.''
''Ya bu duvarların arasında kaç gençlik boşu boşuna çürüdü gitti, nice yetenekler boş yere mahvoldu!''
''Hürriyet, yeni hayat, yeniden doğuş...Ah ne tatlı bir an bu!''
Bol kitaplı günler, sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder