SESSİZ HASTA

 

         İlkbahar mevsiminin ilk günlerinden herkese merhaba arkadaşlar. Alex Michaelides'in kaleminden ''Sessiz Hasta'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

          Alicia Berenson kocasını öldürdüğünde otuz üç yaşındaydı. Yedi yıllık evliydiler. Alicia ressam, Gabriel moda fotoğrafçısıydı. Komşuları Barbie Hellman, Berenson'ların evinden silah sesi duydu ve polise haber verdi. Polis geldiğinde, Alicia yüzünde korku ifadesiyle donakalmıştı. Kocası Gabriel, el ve ayak bilekleri bağlanmış ve sandalyeye oturtulmuş vaziyette hareketsizdi. Gabriel ölmüştü.

          Alicia tutuklandığında suçunu ne kabul ne de inkar etti. O günden sonra bir daha hiç konuşmadı. Duruşma öncesinde ev hapsine alındığında yalnızca resim yaptı. Resim bir oto portreydi. Resmin üzerinde ALKESTİS yazıyordu.

            Alicia'nın akıl sağlığıyla ilgili birtakım problemleri olduğu gerekçesiyle The Grove isimli bir psikiyatri kliniğine yatırılır. Kitabın anlatıcısı Theo Faber bir psikoterapisttir. The Grove'da adli psikoterapist kadrosuna başvurur ve Alicia'yı tedavi etmek ister. Bu kadroya kabul edilir ve Alicia'nın psikoterapisti olarak göreve başlar. Gizem dolu hikaye burada başlar.

           Kitap, Goodreads'te yılın en iyi gerilim romanı ödülünü almıştır. Psikolojik gerilim türünde şu zamana kadar okuduğum en iyi kitap olduğunu söyleyebilirim. Kitabın kurgusu öyle başarılıydı ki sonunu tahmin etmek mümkün değildi. İçerisinde çok sayıda karakter vardı. Fakat o gizemli kişiyi bulmak imkansızdı. Sonu sizi epeyce şaşırtacak bu muhteşem gerilim kitabını kesinlikle ama kesinlikle tavsiye ediyorum.

           Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

           ''Yok olan kar taneciklerini bir şekilde yakalamak, mutluluğu yakalamak gibi bir şey; anında hiçliğe dönüşüveren bir sahip olma eylemi.''

           ''Konuşarak iyileşmek, kimliğimin merkezine oturmuş ve beni tanımlayan şey haline gelmişti.''

           Bol kitaplı günler, sevgiyle...