ALTINCI KOĞUŞ

 

        Güzel bir Ekim ayından herkese merhaba arkadaşlar. Rus edebiyatının önemli yazarlarından Anton Çehov'un kaleminden ''Altıncı Koğuş'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.

         Kitaptaki önemli karakterlerden İvan Dmitriç Gromov yaşamının büyük bir bölümünü zenginlik ve refah içerisinde geçirir, soylu bir aileden gelir. Fakat yaşadığı birtakım ailevi nedenlerden dolayı bir anda yoksulluk içerisine düşer. Bu yüzden de üniversiteyi yarıda bırakmak zorunda kalır. Annesini kaybeden Gromov, bir süre sonra icra memurluğu görevine gelir. Önceden kitaplara son derece ilgili, iyi eğitimli ve kültürlü bir kişiyken yaşamın onu sürüklediği konum karşısında her şeye ilgisini kaybeder. Bir gün sokakta kelepçeli iki tutukluyu götüren silahlı dört muhafızla karşılaştığında nedense aniden onu da tutuklayıp hapishaneye götürebileceklerini düşünür. Bunun sonucunda aklını yitirir ve kendini ''Altıncı Koğuş''ta bulur.

           Kitabın bir diğer önemli karakterlerinden Doktor Andrey Yefimıç Ragin, hayatının ilk döneminde bir din adamı olmayı planlarken ailesinin özellikle babasının etkisiyle doktor olmaya karar verir. Fakat hiçbir zaman bu yaptığı seçimden mutluluk duymaz, mesleğini zorunluluktan yapar. İşini yaptıktan sonra vaktinin çoğunu okumaya ayırır. Kasabada konuşacak kişi olmadığından yalnızlık çeker, bazen postane müdürü Mihail Averyaniç ile sohbet eder. Ancak onun için bu sohbetler tam anlamıyla tatmin edici değildir. Bir gün görev yaptığı yerin ek binasına girdiğinde burada parmaklıklar ardından kendisine oldukça öfkeli şekilde bağıran bir akıl hastasının sesini duyar. Bu ses İvan Dmitriç Gromov'a aittir. Bu durum doktorun ilgisini çeker ve o anda hastayla sohbet etmeye başlar. Doktor bu sohbetin ardından öylesine tatmin olur ki kasabadaki tek akıllının İvan Dmitriç olduğuna karar verir. Her gün ek binaya uğrayarak onunla uzun sohbetler eder. Yaptıkları felsefik ve entelektüel konuşmalar onu çok mutlu eder. Fakat bir akıllı ve delinin sürekli sohbet ediyor olması ''Altıncı Koğuş''ta görevli olan diğerlerinin dikkatini çeker. Ve olayların seyri başlar.

          Eser, akıl hastanesinde geçen bir novelladır. Doktorun ve akıl hastasının diyaloglarına yer vererek okuru felsefik, toplumsal, psikolojik, dini anlamda düşünmeye sevk eder. Eserin geçtiği ''Altıncı Koğuş'', elit Rus aydınının deliliğinin bir simgesidir.

          Anton Çehov, eserinde kasaba hastanesini öyle başarılı tasvir eder ki hastanenin yalnızca koridorunu, duvarlarını değil kokusunu bile okura hissettirir. Hastanedeki hastaların çaresizliğinin, yoksulluğunun, acısının kelimelerle resmini çizer. Betimlemeler öyle güçlü aktarılır ki Lenin'in de yapıtı okuduktan sonra dehşete düşerek ''Kendimi Altıncı Koğuş'a kapatılmış gibi hissettim'' dediği söylenir. Bende derin izler bırakan bu muhteşem kitabı tüm arkadaşlarıma tavsiye ederim.

         Kitaptan bir alıntıyla sözlerime son veriyorum:

         ''Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandığında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tuzağın içindeymiş gibi hisseder.''

         Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT İMKANSIZ

KALBİ İYİ OLANIN YOLU ZORDUR

ÇUKURDA