MARTI

 

          Güzel bir Ekim ayından herkese merhaba arkadaşlar. Rus edebiyatının önemli yazarlarından Anton Çehov'un kaleminden ''Martı'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle. 

           Dört perdelik bir tiyatro eseri olan kitap; sanat, aşk ve hayal kırıklıkları üzerine yoğunlaşan psikolojik ve dramatik bir yapıya sahiptir. Kitaptaki karakterler aracılığıyla insan ilişkilerindeki kırgınlık, tutku ve arayışlar işlenir. Sanat ve aşkın yıprattığı insan ruhunu ve kimliğini sorgulayan derin bir trajedi gözler önüne serilir. ''Martı'' hem gerçek bir kuşun hem de yitirilen masumiyetin, ezilen hayallerin metaforudur.

           Eserde, bir göl kenarındaki malikanede farklı kuşaktan bireyler bir araya gelir. Ancak bu buluşmanın ardında kırılmış hayallerin, yarım kalmış tutkuların ve içten içe çöken hayatların ağırlığı vardır.

            Kitabın karakterlerinden Konstantin Gavriloviç Treplev yirmi beş yaşındadır, oyun yazarıdır. Fakat yazdıklarını annesine ve çevresindekilere beğendiremez. Annesi tarafından daima küçümsenir. Yalnızca annesinin baskısına değil aynı zamanda dönemin sanatsal geleneklerine de başkaldırır. Yazdığı oyunlar yeni biçimler içerir. Gerçek hayata öykünerek oluşturduğu eserlerde gündelik ve sıradanla, önemli ve ciddi olanı yan yana getirir. Yeni bir tiyatro anlayışı, yeni bir estetik peşindedir. Zengin bir çiftlik sahibinin kızı olan Nina Mihaylovna Zareçnaya'ya aşıktır. Ancak Nina, entelektüel ve farklı bulduğu yazar Trigorin'e hayran ve aşıktır.

            Kitabın karakterlerinden Boris Alekseyeviç Trigorin bir yazardır. Yazdığı zamanlar dışında, gölde balık tutmaya gider ve bu alışkanlığından hiç vazgeçmez. Hayatı büyük bir tutkuyla değil, alışkanlıkla yaşayan biridir. Yazarlığı üretimden çok tüketime dayalıdır. Bu yönüyle Triplev'den tamamen farklıdır. Çünkü Treplev oyunlarını yeni bir doğuşla, içsel bir devrimle yazmaktan yanadır.

           Kitabın karakterlerinden Nina Mihaylovna Zareçnaya martının en doğrudan figürüdür. Özgür olmak isteyen biridir. Sahne ışıkları onu cezbeder. Bu yüzden babası ve üvey annesinden ayrılarak Moskova'ya gider. Fakat hem özel hayatında hem meslek hayatında aradığını bulamaz. Kırılgan ruhu hayal kırıklıklarıyla dolup taşar.

           Eserde oyunun karakterleri hayattan beklentileriyle fazlaca meşguldür. Her biri başarı, mutluluk ve bütünlük arayışındadır. Eser, sanatın anlamı üzerine okuru düşündüren bir tartışma ortaya koyar. ''Geleneksel yaklaşım mı?'' yoksa ''Yenilik'' mi? Eserde kişisel isteklerle sanatsal istekler arasındaki derin uçurum gözler önüne serilir. Okumaktan büyük keyif aldığım bu muhteşem tiyatro eserini tüm arkadaşlarıma tavsiye ederim.

          Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:

          ''Fakat sanatçıların yaratıcılık anında duydukları o ruh yücelmesini duymuş olsaydım, zannederim maddi olan her şeyi küçümserdim ve ruhum kanatlanmışçasına yükselirdi.''

          ''Kostya, ne güzeldi o günler! Anımsıyor musunuz? Hayatımız nasıl da aydınlık, sıcacık, sevinç dolu ve tertemizdi! İnce, narin çiçeklere benzeyen ne duygulardı onlar!...''

          Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

HAYAT İMKANSIZ

KALBİ İYİ OLANIN YOLU ZORDUR

ÇUKURDA