ÜÇ KIZ KARDEŞ
Güzel bir Kasım ayından herkese merhaba arkadaşlar. Rus edebiyatının muhteşem yazarı Anton Çehov'un kaleminden ''Üç Kız Kardeş'' kitabının yorumlarını paylaşacağım bugün sizlerle.
Kitap bir tiyatro eseridir, dört perdeden oluşmaktadır. Yazılışından bir yıl sonra, 1901 yılında Moskova Sanat Tiyatrosu tarafından sahnelenen eser, modern tiyatronun kilometretaşlarından biridir.
Kitabın başkarakterleri Olga, Maşa ve İrina üç kız kardeştir. Anneleri uzun süre önce ölmüştür. Babaları da bir yıl önce ölmüştür. Babaları sağken tugay komutanı bir generaldir. Çocuklarını disiplinli şekilde yetiştirmiştir.
Olga yirmi sekiz yaşındadır ve kız lisesinde öğretmenlik yapmaktadır. Maşa yirmi beş yaşındadır. On sekiz yaşındayken Kuligin ile evlenmiştir. Evliliğinden memnun değildir. Verşinın isimli evli bir adamı sevmektedir. İrina yirmi yaşındadır, telgrafhanede çalışmaktadır. Üç kız kardeşin de ortak hayalleri Moskova'da yaşamaktır. On bir yıl önce Moskova'dan bir taşra kasabasına göç etmişlerdir ve Moskova'yı çok özlemektedirler.
Üç kız kardeşin bir de Andrey Sergeyeviç Prozorov isimli ağabeyleri vardır. Natalya İvanovna ile nişanlıdır. Daha sonra da onunla evlenir. Üç kız kardeşe göre Natalya biraz tuhaf bir karaktere ve giyinişe sahiptir. Onu sevmezler. Onu sevmeyişleri Andrey'i mutsuz eder.
Kitap, yirminci yüzyılın başında Rusya'da ayrıcalıklı sınıfların inişe geçmesiyle yüzleşmeye çalışan aristokrat Prozorov ailesinin öyküsünü anlatır. Çalışmanın, emek sarf etmenin gücünü ve önemini karakterler üzerinden okura aktarır. Her bir karakterin analizini yaparak insan ilişkilerini derinlemesine işler. Yaşam ve ölüm üzerine derin felsefik diyaloglar içerir. Bu diyaloglar kitabın en ilgi çekici bölümleridir. Kız kardeşlerin Moskova'ya dönüş umutları, akıp giden hayatlarıyla dokunaklı bir tezat içerisindedir. Anton Çehov'un ustalıkla kaleme aldığı, eşsiz duygular hissettiren bu muhteşem eseri tüm arkadaşlarıma tavsiye ederim.
Altını çizdiğim satırları sizlerle paylaşmak isterim:
''Tanrım! Bu sabah uyanıp da her yanı ışıklar içinde görünce, ilkbaharla karşılaşınca, bir sevinç dalgası yükseldi içimde, öylesine özledim ki memleketi!''
''Söyler misiniz bana, neden böylesine mutluyum bugün? Sanki bir yelkenlideyim, üstümde engin, mavi bir gökyüzü uzanıyor...iri, beyaz kuşlar uçuşuyor...Nedir bu?''
''Bir gün gelecek, bizler de anımsanmaz olacağız. Unutulacağız.''
''Çalışmak gerek, çalışmak...Çalışmanın ne olduğunu bilmediğimiz için yaşam böyle iç karartıcı görünüyor bize. Bizler emek harcamayı hor gören insanların çocuklarıyız.''
Bol kitaplı günler, sevgiyle...

Yorumlar
Yorum Gönder